Önce eğitmek sonra öğretmek, bilgiyi sunmak ve geleceğe çocuklarımızı hazırlamak öğretmenlerimizin temel görevidir. Çocuklarımızı tasasız, kaygısız ve düşüncesiz bir şekilde öğretmenlerimize emanet ediyoruz. Aileden sonra en büyük dayanağımız ve güvencemiz eğitimcilerimizdir. Ülkemizin en büyük geleceğini inşa eden öğretmenlerimiz ülkemize doldurulan mülteciler tarafından katlediliyor.
İstanbul Eyüpsultan’da Irak uyruklu öğrenci liseden atıldığı için sorumlu tuttuğu okul müdürü İbrahim Oktugan'a silahla 5 el ateş ederek öldürüyor. Olay Türkiye’de infial yaratıyor ve Iraklı öğrenci hakkında yakalama kararı çıkarılarak tutuklanıyor. Sevk yazısında, öldürülen Oktugan ile Y.K. Arasında okulda ilişiğin kesilmesi ve aralarında geçen tartışma dolayısıyla husumet beslediği anlaşılıyor.
Okullarımıza kadar giren şiddet öğretmenlerimiz ile birlikte çocuklarımızın da tehlike altında olduğunun bir göstergesidir. Okulda arkadaşıyla kavga eden, öğretmenine kızan silahı alsın eline eğitim yuvasında terör estirsin. Okul müdürünün odasına girip öldürecek kadar rahat hareket etsin. Çocuklarımızı emanet ettiğimizi eğittim yuvalarına kadar giren silahlar yarın kime doğrultulacak kim bilir?
Bir de işin pişkinlik yüzü var. Halen olayları meşrulaştırmak isteyenler var aramızda. Öldürülen okul müdürünün cenazesinde Bayrampaşa İlçe Müftüsü Recep Eren mültecileri savunan konuşma yapıyor. “Bu menfur durumu tekrar birisinin “göçmen” suretiyle ifade etmesiyle, birilerini mağdur ve mazlum duruma düşürmek hiçbir zaman insani ve İslami değildir. Bundan nemalanmaya çalışan ve bu bağlamda ülkemizi de karıştırmaya çalışan hiç kimseye fırsat vermemek mümin ve muvahhid olarak şiarımızdır” diyor.
Nedir bu göçmen seviciliğiniz? Bu ülkeye soktuğunuz milyonlarca ne olduğu belli olmayan mültecilerin yaptıklarını savunacak ve arka çıkacak kadar bu pişkinlik nedir? Neredeyse olaya “meşru müdafaa” diyeceksiniz. Eğitim ve öğretim yuvasında okul müdürü öldürülüyor. Düştüğümüz durumun acziyetini halen kavraya bilmiş değiliz. Çocuklarımızın ve eğitimcilerimizin tehlike altında olduğunu bildiğimiz halde deyim yerindeyse “kelle koltukta” eğitim ve öğretime devam ediyorlar.
Öğretmenlerimizi alkışlıyorum
Öğrencinin velisi gelir öğretmeni darp eder. Okul müdürü okulda silahla vurularak öldürülür. Milli Eğitim Bakanlığının vermesi gereken tepkiyi yine öğretmenler verir. Bir günlüğüne iş bıraktılar. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i istifaya çağırdılar. “Susma haykır şiddete hayır” dediler. Bakan istifa, kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganlarıyla İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası önüne kadar yürüdüler. Bu tepkiyi ülkemizin birçok yerinde verdiler. Yeri geldiğinde eğitimcilerimizin hep beraber birlik ve beraberlik içerisinde olduklarını gösterdiler.
Bu olay Avrupa’da bir ülkede yaşanmış olsaydı ne olurdu? Devlet, ülke genelinde tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin güvenliğini sağlayacağını taahhüt ederdi. Milli Eğitim Bakanı istifa ederdi. İçişleri Bakanı istifa ederdi. Onurlu bir duruş sergileyerek en önemli makam olan “halkın gönlünde” taht kurardı. Allah kimseyi öğretmenini öldüren mülteciyi savunacak kadar aciz bırakmasın. Kanuni Sultan Süleyman boşuna söylememiş "Ya devlet başa ya kuzgun leşe"
Sağlıcakla…
Saygılarımla
Osman Köse
Yorum yapın