Bugün Ramazanın 10. Günü. Yani üçte biri geçti. Sayılı gün ne olacak. Yeter ki Allah sağlık sıhhat versin ve bizi bayrama ulaştırsın. Allah inşallah o günleri de gösterir.

   Efendim yine ramazanla ilgili yazmaya devam ediyoruz. Yüce dinimiz İslam ibadetlere ne kadar önem vermişse bir o kadar da ibadetleri yerine getirirken büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu kolaylıkların başında da sağlığımız gelmektedir. Çünkü dinimiz sağlığımıza da büyük önem vermektedir. Oruç tutarken veya diğer ibadetleri yerine getirirken eğer sağlığımız tehlikeye girecekse orucu kazaya bırakabileceğimizi ve diğer ibadetlerde de buna benzer kolaylıklar sağlamıştır. Ancak dinimiz böyle kolaylıklar sağlamışken en küçük bir rahatsızlığı bile bahane ederek oruç ibadetini ihmal edenlerde vardır. Basit bir tansiyon rahatsızlığını ve ufak bir mide ağrısını bahane edip bu sevabı çok büyük olan ibadeti ihmal edenler vardır.  Hâlbuki Peygamber Efendimiz ne diyor-Oruç tutun ki sıhhat bulasınız-diyor. Zaten yüce dinimiz İslam bize hangi ibadeti yapmamızı istemişse ve hangi şeyi de yasaklamışsa mutlaka ve mutlaka bizim sağlığımız, iyiliğimiz ve huzurlu yaşamamız içindir.

  Efendim, ben birkaç hastalık için günde 3-4 tane ilaç almam gerekiyor. . Ben çocukluğumdan beri hiç orucumu bırakmadım. Bu şartlarda hangi doktora veya hangi hocaya sorsam orucumu tutmayıp kazaya bırakabileceğimi söyleyeceklerini iyi tahmin ediyordum. Ama ben kimseye bir şey sormadım. Çok mecbur kalmadığım sürece orucumu bırakmak istemiyordum. Oruç başlamadan bir gün önce Allah ıma şöyle bir duada bulundum-Allah ım beni yaratan, beni büyüten ve beni bu yaşa getiren Sensin. Bana bazı ufak hastalıklarla beraber bu sağlığımı da veren Sensin. Ben sırf Senin rızan için, Sana kulluk borcumu yerine getirmek için oruç tutmak istiyorum. Sen benim kalbimi ve halis niyetimi biliyorsun. Allahım Sen bana sağlık ve kolaylık ver dedim.Ve geçen yıl çok rahat bir şekilde orucumu tuttum.Bu yılda orucumu tutuyorum. Allah ıma çok şükür gerçekten bugün 16.gündeyiz en ufak bir ne sıkıntı, ne zorluk ne de rahatsızlık duymadım. Aksine ramazandan önceki durumumdan şimdi daha iyiyim. Yalnız iki şeye çok dikkat ediyorum. Birincisi ilaçlarımı iftarla sahur arasında çok düzenli bir şekilde almaya çalışıyorum. İkincisi de iftardan başlayarak sahur sonuna kadar en az on bardak su içmeye dikkat ediyorum. Diğer başka dikkat ettiğim şeylerin yanında okuyucularıma âcizane bir şekilde dikkat etmeleri gereken birkaç ufak tavsiyelerde bulunmak istiyorum.

1-Orucu hurma ile açın. Tam bir enerji kaynağıdır. Kan şekerini dengeli bir şekilde yükseltir ve ayarlar.

2-Sahursuz oruç olmaz. Vücudun fizyolojik dengesini korumak için hafif fakat tok tutan yiyecekler yenmelidir.

3-Çorba tokluk hissi verir. Uzun süre aç kalan mideye birdenbire yüklenmek zararlı olabilir. İftara mutlaka çorbayla başlanmalıdır. Sonra biraz ara verilip diğer yemekler yenilebilir.

4-Hızlı yemek şişkinlik yapar. Çorba yavaş içildikten sonra biraz ara verip ağır bir şekilde ve yiyecekleri iyice çiğneyerek yemek en sağlıklısıdır.

5-Baklava yerine güllaç yiyin. Ağır hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar daha sağlıklıdır.

6-Daha az pide yenmelidir. Orucun verdiği açlıkla pideye çok fazla yüklenilmesi fazla kilodan başka bize bir şey kazandırmayacaktır. Mümkün olduğu kadar az tüketilmelidir.

7-Oruç tutarken susamamak için. Gün içinde içemediğiz suyu iftarla sahur arasında bol olarak içilmelidir.

8-Her akşam yarım saat yürüyün. İftardan sonra ki yapılacak yürüyüş hem kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlar hem de yediklerimizi sindirmeye yardımcı olur.. Teravi için uzak camiler tercih edilebilir.

9-Bazı yiyecekler iyi enerji verir. Sert kabuklu yemişler iyi enerji verebilir. Ceviz, badem ve fındık gibi.

10-Sahura kadar oturmayın. Bazı insanlar uykum bölünmesin diye sahura kadar oturuyor sahur yapıp öyle yatıyorlar, bu da uyku düzenini bozuyor, sahurdan önce mutlaka en az bir buçuk saat uyumak lazımdır… Sağlık tedbirleri saymakla bitmez.

Bu arada yazımı kısa bir anekdotla bitirmek istiyorum.

Eski ramazan iftarlarının sadece bize mahsus güzel adetlerinden biri ^^Diş kirasıdır^^.İftara gelen misafirler hane sahibine veda ederken bir miktar para veya değerli bir hediyelik eşya verilerek uğurlanırlardı. Diş kirası denilen bu hediyenin zarif gerekçesi davetlilerin o gece zahmet edip gelerek hane sahibinin sevap kazanmasına vesile olmasıdır. Tabii işin aslı bu vesile ile muhtaçlara yardımda bulunmak onları sevindirmektir. Bu sadece Osmanlıda Müslüman Türklere mahsus bir adettir.

Fatih Sultan Mehmet Han dönemi sadrazamlarından Mahmut Paşa tarihimizin ünlü cömert ve hayırseverleri arasındadır. Her vesileyle yoksullara yardım etmekten zevk alan Mahmut Paşa Ramazan ayı geldiğinde kesenin ağzını büsbütün açardı. Konağında verdiği iftar ziyafetleri başka zengin evlerinde rastlanmayan bir özelliği olduğu için dillere destandı. Onun sofrasında oruç açanlar diş kirasına ilaveten her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini ve dişlerine takılma ihtimali olan sert bir sahte nohut yakalama ümidiyle dört gözle beklerlerdi. Çünkü Paşa kazanlarda pilav pişirilirken içine nohut biçimi verilmiş altınlarda attırırdı. İşte bu hadise hala hemen herkesin bildiği ve kullandığı bir atasözümüzün doğmasına sebep olmuştur.^^Kısmetinde olanın kaşığında çıkar^^.Dünyanın hiçbir miller ve ülkesinde görülmeyen böyle bir adet sadece Osmanlıda vardı. Bu da günümüzde ki Osmanlı düşmanlarına bir şeyler anlatır sanırım. Sağlık ve esenlik dileklerimle. Aslan TORUN